10 Şubat 2017 Cuma

Piyasa’nın Görünmez Eli Kimi Kayırır



     Az biraz iktisat dersi gören bir kişinin kulağına çalınmıştır “Görünmez El” kavramı. Liberal ekonomistler, piyasada aksaklık olursa devletin müdahalesini istemezler, bunu düzeltmek devlete düşmez zaten piyasa mekanizmasının oluşturduğu “görünmez el” bu aksaklığı er yada geç düzeltecektir derler.

     Olaylar, dönemin koşullarına göre değerlendirilmelidir. Bunu fenni bilim araştırmalarında ve deneylerinde de tarih araştırmalarında da, ekonomide ve siyasette kararlar verirken veya geçmişte ki kararları değerlendirirken de göz önünde bulundurmalıyız. Örneklerle ilerleyelim;

     Günümüz koşullarında ilkel manada kölecilik yasal değildir ama Antik Roma’dan tutun da 20. yy’a kadar kölecilik vardı ve normal karşılanıyordu. Köle kavramı toplumdan topluma değişik isimler alıyor farklı şartlarda uygulanıyordu ve her bir toplum kendince bunu meşrulaştırmıştı. Sosyal bilimciler dönemi değerlendirirken bu ve benzeri durumları göz önünde bulundurarak değerlendirmelerde bulunurlar.

     I. Dünya Savaşı’nı değerlendirirken öncesinde İtilaf ve İttifak Devletlerinin bulundukları koşullar, aralarında ki görüşmeler ve yapılan anlaşmaları göz önünde bulundurmayan bir tarih araştırmacısı “bir veliaht vuruldu savaş başladı, iki Osmanlı bandıralı Alman gemisi  Rus limanlarını vurdu, Osmanlı’da istemeden savaşa çekildi” diyebilir. I. Dünya Savaşı sonrası koşulları bilmezken de yapılan barış anlaşmalarının ne koşullarda imzalanmak zorunda kalındığını anlamayacaktır. Onun içindir ki aynı anlaşmaya aynı toplumdan birileri zafer derken birileri hezimet der.

     Piyasanın işleyişini, hangi ekonomik politikanın ne gibi sonuçları olur öngöremeyen kişilerin işi basite alması yine aynı sebeptendir. Faizi sadece dini bir olgu olarak bilen, enflasyon ve pahalılığı karıştıran, dövizi başka ülkenin sorunu olarak gören birinin ekonomik kararlarının ne kadar mantıklı olabileceği kestirilemez ki zaten hatalı olacağı ortadadır.

     Siyasi koşulları göz önünde bulundurmadan kişisel veya toplumsal duygularla hareket etmenin sonucu hüsran olmuştur. 2.  Dünya Savaşı’nda dönemin iktidarı eğer ülkenin içinde olduğu durumu umursamaz, milli duygular doğrultunda ve “buralar bizimdi” mantığıyla hareket etseydi ve savaşa dahil olsaydı, hangi safta yer aldığı önemli değil çünkü her iki taraf da büyük yıkımlar yaşadı, zaten zayıf olan ülke mevcut durumunu bile koruyamayabilirdi.

     Devlet ve ve piyasa mekanizması arasında bir çekişme vardır, “devlet piyasayı düzenlemek ister, piyasa bağımsızlık ve kendi kendini düzenlemek”. Son yüzyılda piyasa dünyayı saran bir ağ gibi devletlerüstü bir hal almış ve devlet müdahalesinin lehinde olması dışında hiçbir müdahaleye göz yummamaktadır. Piyasa koşullarına uymayan, piyasa işleyişine engel oluşturan devlet veya hükümetler zarar görmüştür, piyasa mekanizması işlemeye devam etmiştir.

     Güçlü olmak piyasayı istediği gibi düzenlemek demek değildir, çıkarlarını piyasa doğrultusunda yönlendirmek ve kendi çıkarına en uygun düşen yolda ilerlemektir. Zaten bu doğrultu da geliştikçe kendi çıkarlarınla piyasa çıkarları arasında paralellik sağlanacaktır.

     Sen piyasaya ayak uydurduğunda ve piyasayla birlikte geliştiğinde piyasa kayıracaktır seni. Piyasanın tek ayrım yaptığı konu vardır o da ona ne kadar ayak uydurduğundur, yoksa piyasanın dini, dili, ırkı, dölgesi veya devleti yoktur. Piyasa seni kayırdığı için ekonomik gücün olmaz, senin ekonomik gücün olduğu için piyasa seni kayırır. 

“ Güçlü sürekli haklıysa yapılacak olan, güçlü olmanın çaresine bakmaktır.”   Rousseau


     

1 yorum:

  1. pahalılık nedir? enflasyon nedir?
    http://www.milliyet.com.tr/2004/01/06/yazar/uras.html

    YanıtlaSil