2 Mayıs 2017 Salı

ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİSİ




Harita 1 : Dünya siyasi haritası

ABD
     Dünya siyasi haritasına baktığımızda coğrafi olarak izole bir devlet olarak görüyoruz.[1] Ancak 20. yy’da küreselleşen dünya düzeni coğrafi izolasyondan doğan bir siyasi izolasyona izin vermemektedir. 1. Dünya Savaşı sonrası oluşturulmak istenen uluslararası topluluklar daha etkinlik sağlayamamışken, Avrupa ve Asya’da güç kazanan otoriter rejimler ikinci bir dünya savaşının yolunu açmış ve büyük yıkımlara sebep olmuştu. Bu savaşa kadar izolasyoncu bir dış politika güden ABD dünyada ki güç dengelerinin aleyhine değiştiğini fark edip 2. Dünya Savaşına müdahil olmak durumunda kalmıştı. Savaşın ilk zamanları diğer güçlerin bir birini yıpratmasına izin verirken sona doğru savaş sonrası düzenin kendi çıkarlarına uygun şekillenmesi adına savaşa müdahil olmuş ve kazanan tarafı belirlemiştir.
     Savaş sonrası dönemde hem kendi gücünü artırmak hem de kendisine rakip olabilecek bir devletin sınırlandırılabilmesi için uluslararası birlikleri güçlendirme çabasına girişmiştir. 1991’e kadar iki kutuplu dünya düzeninde üçüncü bir kutup olarak uluslararası güç dengesini sağlaması için çeşitli uluslararası örgüt ve Avrupa Birliği devlet üstü yapılanmasını desteklemiştir.
     Soğuk Savaş döneminden güçlü olarak çıkan taraf olan ABD, sisteme hakim güçlü ülke olarak gücünü hissettirme gayesi içinde oldu sürekli. Bu amaç doğrultusunda doğrudan kendisine bir tehdit oluşturmasa bile gücünün varlığını hissettirmek adına savaşlara girmiş neredeyse hepsinde hezimete uğramış. Ama karşısında güçlü bir karşı blok olmadığı için prestiji azalmasına ve gücü sorgulanır olmasına rağmen güçlü lider ülke olma özelliğini kaybetmemiştir.[2]
     2006 yılında George W. Bush başkanlık döneminde yayımlanan ve 2010 yılında Barack H. Obama başkanlık döneminde yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi belgelerini karşılaştırmalı olarak inceleyelim.[3] Tabloda da gördüğümüz gibi dört yıl arayla iki ayrı başkan döneminde oluşturulan bu iki belgenin güvenlik ve düşman algı ve tanımları birbirinden oldukça farklı ama algılar farklı olsa da temel amaç ABD güvenliği ve sürdürülebilir güçlülüğüdür. Amaç birliği olan tanımlama ve uygulama yöntemleri farklıdır.
     Bu iki belgenin görünürde uygulama yöntemi farklarına rağmen amaç ve sonuç anlamında benzerlikleri çoktur. Başkan Bush dönemi saldırgan ve gücünü gösterme amacı güden dış politika, Başkan Obama döneminde direkt askeri güç gösterimi maliyetli görülüp daha çok uluslararası güçler ön plana koyulmuştur. Başkan Bush dönemindeki saldırgan ve maliyetli tutum ABD bütçesine ağır yük oluşturuyordu. Uluslararası düzeni dolayısıyla ABD güvenliğini sağlamanın maliyetini sadece ABD’nin yüklenmesine karşı olan Başkan Obama bu amaç doğrultusunda uluslararası aktörleri etkin hale getirmeyi amaçlamış ve seçimler öncesinde de vaatleri arasında ön planda olan Afganistan ve Irak’tan çekilme sözünü kısa sürede yerine getirmiştir.
     Obama başkanlığında ki yeni politika belki ekonomik bir rahatlık getirmiş olabilir ama ABD’nin uluslararası arenadaki etkinliğinin azalması ve ABD destekli uluslararası güçlerin ABD’den boşalan yeri tam anlamıyla dolduramaması ve Çin, Rusya ve görece İran’ın bu boşluğu doldurmaya çalışması güce alışmış ABD’de bir rahatsızlık oluşturmuştur.
     Bu anlamda iç rahatsızlıklara en güzel örnek belki de Donald Trump’ın başkan seçilmesidir. Ilımlı Demokrat aday H. Clinton’ın seçilmesi büyük bir olasılıkken sert söylemlere sahip Cumhuriyetçi Trump’ın kazanmasının arkasındaki sebeplerden biri de Trump’ın sert söylemleridir. Son yaşanan olaylar ABD’nin dış politikada daha etkin bir rol oynamaya aday olduğuna işarettir.

Tablo1: Ulusal Güvenlik Stratejilerinde Genel Görünüm: Kavramsallaştırma, Tehdit ve Yöntem[4]

Güvenlik Kavramsallaştırması
Güvenlik Tehdidi
Güvenlik Yöntemi
ABD 2006
  • Dar ve somut
  • Üstünlük Stratejisi
  • Yeni Liberal Kurumsalcı teori
İstikrarsızlıktan doğan ve istikrarsızlık üreten küresel terör ve kaynakları
Demokratik dönüşüm için her türlü yol ve önleyici saldırı
ABD 2010
·          Geniş ve somut
·          İzolasyoncu zihniyet
·         Teorik olarak yeni liberal kurumsalcılık
Geçiş sürecinin tehditleri
Terörizm, kitle imha silahları, ekonomik sorunlar ve gereksiz maliyetler
Güvenlik, refah, değerler ve uluslararası toplum sıralaması, sorumluluk ve maliyet devri
İngiltere 2008
·          Bilinçli geniş ve soyut
·          Liberal stratejik zihniyet
·         Liberal teorik zihniyet
Terörizm, kitle imha silahları, başarısız devletler, salgın hastalıklar ve bunların doğuşuna neden olan güvensizliğin kökenleri

Önleyici davranış ve güvensizliği kökünde çözmek


İngiltere 2010
·          Geniş ve soyut
·          Güvenlikçi zihniyet (güvenlik özgürlük ve refahın kaynağıdır ve önceliklidir)
·          Reelpolitik bir yaklaşım (İngiltere’nin bağşam içinde sahip olduğu kapasite)

İhtimal ve etki hesaplamasına
göre üç aşamalı sıralama:
Uluslararası terörizm, siber
saldırı, doğal afetler,
uluslararası askeri krizler

Sekiz yöntem: İstihbarat, kaynağında çözüm, nüfuz kullanmak, normları güçlendirmek, tehditlerle mücadele, istikrara katkı
Fransa 2008
·          Geniş ve soyut
·          Müdahaleci stratejik zihniyet
·          Teorik olarak reelpolitik zihniyet

Pozitif gündem kurmak adına tehditle hedefi karıştırmak ve hedefle de aracı karıştırmak
Kırılgan rejimler

Beş işlev ( bilgi ve öngörü, caydırıcılık ve korunma, önleme ve müdahale), önleyici müdahale
AB ve NATO aynı zamanda
Fransa 2013
·          Geniş ve soyut
·          Liberal örgütleri araçsallaştırma zihniyeti
·          Reelpolitik egemenlik zihniyeti

Fransa’dan tüm dünyaya yayılan pozitif gündem, stratejik öncelikler ve istikrarsızlık kaynağı olarak kırılgan rejimler

Beş işlev ( bilgi ve öngörü, caydırıcılık ve korunma, önleme ve müdahale), önleyici müdahale
NATO ve önleyici müdahale
Rusya 2000
·          Çok geniş ve soyut
·          Devletin merkezileşmesi zihniyeti
·          Karamsar tasvir, iyimser beklenti


İç siyaset, NATO, terör

Önleyici tedbirler ve kapasite inşası
Gücün merkezileşmesi
Rusya 2009
·          Çok geniş ve soyut
·          Devletin merkezileşmesi zihniyeti
·          Tasvirde reelpolitik değerlendirme ancak beklentilerde idealist

NATO, iç siyasi ve ekonomik sorunlar

Önleyici tedbirler ve kapasite inşası
Gücün merkezileşmesi
Çin 2011
·          Dar ve somut
·          Stratejik kapasite inşası
·          Teorik olarak reelpolitik zihniyet

Çin’in büyüme ve gelişmesinin yaratacağı konvansiyonel tepkiler
İstikrar adı altında büyüme ve askeri modernizasyon (mekanizasyon, enformasyon, ateş gücü, hız, koruma destek kabiliyetlerini artırmak, güç biriktirme, sürat ve kalite )
Çin 2015
·          Dar ve somut
·          Stratejik kapasite inşası
·          Teorik olarak reelpolitik zihniyet
Hegemonyacılık, güç siyaseti, yeni müdahalecilik, uluslararası rekabet, terör eylemleri, etnik, dini ve sınır çatışmaları ve yerel savaşlar
“ Çin’in rüyası”, pozitif gündem
Aktif savunma için askeri modernizasyon (esnek kara ordusu, uzak denizlerde operasyon gerçekleştirebilen donanma, hava indirmeye odaklı hava kuvvetleri)


Rusya Federasyonu


Harita 2 : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri

     Dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden kalan en büyük parça olan Rusya Federasyonu[5] gücünü kaybeden her iktidar gibi eski gücüne özlem içerisindedir. SSCB’nin dağılmasından sonra eski gücüne kavuşma ve ABD’nin tek başına hakimiyetine karşı tekrar alternatif olmayı hedefleyen Rusya Federasyonu, bu amaç doğrultusunda en sağlam ve önemli atılımını 1999’da Başbakan olarak iktidara gelen 2000’de ise iktidarını Başkanlık ile pekiştiren Vladimir Putin döneminde yapmıştır.
     2000 ve 2009 ulusal güvenlik belgelerine incelediğimizde güvenlik kavram, tehdit ve yöntemlerinin değişmediğini görmekteyiz. Bu stabil dış politika anlayışının arkasında çok sebep vardır. İç siyasette istikrar hedeflemiş ve başarmış bir Rusya, dışarda emin adımlarla hamlelerde bulunuyor. ABD öncülüğündeki NATO, Batı bloğuna karşı konumunu güçlendirmeye çalışıyor ve eski Sovyet bakiyesi üzerinde etkinlik kurmaya çalışıyorlar.
     Dünya Bankası’na alternatif olabilmesi ihtimaller dahilinde olan Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın[6] kuruluşunda öncülük etmiş ve Çin’le birlikte en büyük iki hissedardan biridir. Bu banka Asya’da yapılacak yatırımlara finansman sağlayıp gelişmiş batıya alternatif bir gelişme sürecine destek olmak amaçlanıyor. Gerçek bir alternatif olup olmayacağı tartışılabilir ama kuruluş sürecinde özellikle Batı’lı ülkelere AAYB’ye hissedar olmamaları yönünde uyarılarda bulunması ABD’nin rahatsız olduğunun göstergesidir.

İngiltere[7]

Harita 3: Birleşik Krallık


     Coğrafi olarak Avrupa kıtasından ayrı olmasının yanı sıra sosyolojik ve siyasi yapı olarak da birçok farklılıklar gösteren İngiltere son gelişmelerle (Brexit) daha bir uzaklaştı ve yoluna yalnız devam etmenin avantajlı olduğuna referandum ile karar verdiler. 
     İngiltere güvenlik arayışlarına sekiz yöntemle cevap arıyor: İstihbarat, kaynağında çözüm, nüfuz kullanmak, normları güçlendirmek, tehditlerle mücadele, istikrara katkı... İngiltere doğrudan müdahalenin maliyetini, devletlerin doğrudan işgali ve sömürgeci faaliyetlerine uluslararası bakış açısını iyi bilen ve çıkarlarını bu doğrultuda ki analizleriyle yönlendiren bir geleneğe sahip.
     ABD’nin İkinci Dünya Savaşına kadar benimsediği ve karlı çıktığı izolasyon politikasına tamamıyla aynı olmasa da benzer bir politika içerisindedir. Eğer ki hem uluslararası politikada söz sahibi olmak hem de bu süreçte maliyeti minimuma çekmek istiyorsanız istihbarat teşkilatınızın kuvvetli olması ve gizli veya açık her oluşum ve hareketlilikten haberinizin olması gerekir. Bu bilgileri ışığında olası tehlikelerden erkenden haberdar olunur ve ona göre tehlike büyümeden kaynağında çözülür. Bu yöntem doğrudan müdahaleden hem daha az maliyetli hem de doğabilecek herhangi bir zararı engelliyor.
     Uluslararası normların güçlenmesi ve yaygınlaşması için büyük çaba harcanmaktadır. Bu normlar Batı normları temelinde oluşup olgunlaşmıştır. Güçlü olmak sadece askeri veya ekonomik güçle ölçülemez bir olgudur. Ekonomik ve askeri güç eğer yumuşak güç (soft power)[8] ile pekiştirilmezse devamlılık sağlanamaz. Bu doğrultuda İngiltere özelinde Batı gücünün devamlılığını yumuşak güç sağlamaktadır. Uluslararası normlar dendiği zaman Batı akla geliyorsa eğer bu Batı’nın hakimiyetinin kabullenildiğinin göstergesidir. Uluslararası normları kendi güvenlik anlayışlarına göre şekillendiren Batı, bu sistemin devamı için sürekli bir güncelleme halindedir.


Fransa

Harita 3: Fransa
     Bir Batı klasiği olan düzensiz, istikrarsız yönetimlere karşı duyulan endişe ve korkuyu Fransa’da da görüyoruz. İstikrarsızlık kaynağı olarak görülen kırılgan rejimler daima bir tehdit olarak görülmüş ve önleyici müdahalelerle kendilerine zararı ulaşmadan çözümlenmeye çalışılmaktadır. Güvenlik tehditlerine karşı tedbirler artırılmış ve sistematik bir tehditlerden savunma yöntemi uygulamaktadır. Bunu şöyle sıralayabiliriz: “bilgi ve öngörü, caydırıcılık ve korunma, önleme ve müdahale”.
     Güçlü ülke olmanın ve gücünün devamlılığını sağlamanın birçok yöntemi vardır. Bunlardan en etkili olanlardan bir kısmını yumuşak güç olgusunu ön plana çıkarmak, uluslararası toplumun gücünü kendi lehine çevirebilmek, tehditleri önceden algılayabilecek bir devlet güvenlik ve istihbarat sistemi oluşturabilmek diye sıralayabiliriz.
     XX. yy ‘da olduğu kadar yumuşak güç kavramı daha önce önem kazanmamıştı. Uluslararası ittifaklar ikili üçlü gruplar halinde ve güç kavramı ordu gücü ve biraz da ekonomik güç olarak görülüyordu. Son yüzyıla baktığımızda ise her alanda olduğu gibi güç ve güvenlik algısında da muazzam değişiklikler meydana gelmiştir. Önceden tehdit olarak algılanan oluşum fiziki güçle çözümlenmek istenirken şimdilerde daha az maliyetli olan hatta maliyetini başkasına yüklemenin de mümkün olduğu yöntemler uygulanıyor. Doğrudan müdahale en son çıkar yol olarak görülüyor.
     Birinci Dünya Savaşından ders almayı beceremeyen ve İkinci Dünya Savaşında büyük yıkımlara maruz kalan Batı sonunda ders almayı başardı ve savaşın ilk çare olmadığını öğrendi. İki dünya savaşında çıkan ve adeta bir enkaza dönmüş olan Avrupa çabuk toparlanmayı başardı. Bu enkazı toparlamanın en rasyonel yolunun birlikten geçtiğini anladılar ve gayet güzel bir şekilde uygulamayı başardılar. Bu süreçte sadece siyasi çıkarlarını düzenlemek için değil hemen hemen her alanda uluslararası bir örgüt kurulmuş durumda ve sorunlarını bu yollarla çözmeye devam ediyorlar. Uluslararası örgütlere baktığımızda büyük çoğunluğunun Batı temelli olduğunu görüyoruz.[9] Bu da bize gösteriyor ki salt kendi aralarında ki sorunlarda değil küresel anlamda ki sorunlarda da çözüm aygıtı olabilecek kuruluşlara önem verilmiş ve bu örgütlerin gücü doğrultusunda kendi güçleri ve uluslararası etkinlikleri artmış durumda.







Çin Halk Cumhuriyeti


Harita 5: Çin Halk Cumhuriyeti
     Komünist bir siyasal yapı ve kapitalist bir ekonominin nevi şahsına münhasır bir karışımı olan ülke. 1990'lardan itibaren Çin ekonomisi yıllık ortalama %11 civarında büyümüştür. 2001 yılında Çin resmi olarak Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı. 1996 yılında Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan ile birlikte Şanghay Beşlisi'ni kurdu. 2001 yılında Özbekistan'ın da örgüte katılmasıyla adı Şanghay İşbirliği Örgütü  (ŞİÖ) olarak değiştirildi. 1 Haziran 1997 tarihinde Birleşik Krallık Hong Kong'u ve 20 Aralık 1999 tarihinde de Portekiz Macau'yu Çin Halk Cumhuriyeti'ne devretti. Devredilen bölgeler tek ülke, iki sistem politikası ile özel idarî bölge statüsü almışlardır ve çoğunlukla ekonomik, sosyal ve adli sistemlerinde bağımsızlığını koruyarak kendi yönetimlerini sürdürmeye devam ettiler.
     2000'li yıllarda Çin'in ekonomik kalkınması tüm dünyada önemli bir konu haline geldi. Çin'in terörizm ile savaştaki tutumu ülkeyi diplomatik yolla ABD ile işbirliğine yöneltti. Tayvan'ın siyasi durumu ve geleceği belirsizliğini korumakla birlikte Çin Komünist Partisi başta eski rakibi Kuomintang olmak üzere Çin'e karşı daha az düşmanca yaklaşan Tayvan partileri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar atıldı. 2012 yılında Japonya'nın Çin ile ihtilaflı olan Senkaku Adaları'nı kamulaştırması iki ülke arasında gerginliğe neden oldu. Çin Halk Cumhuriyeti'nin Güney Çin Denizi'ndeki adalar konusunda diğer ülkelerle yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle gerginlikler yaşandı.
     Çin ucuz iş gücüyle batılı sermayenin ilgi odağı olmuş durumda ve bu yüksek büyüme oranlarını buna borçludur. Gerek en büyük ikinci ekonomi olması gerekse de nüfusuyla Çin önemli bir caydırıcılığa sahiptir. Batı sermayesi ucuz iş gücü ve yasal düzenlemelerden dolayı üretim ve montaj fabrikalarını Çin’e çekmiş durumda. Çin’in amacı ise istikrarlı büyüme ve ekonomik bir güç olarak sözü geçer bir duruma gelebilmektir. Bu karşılıklı çıkar anlaşması doğrultusunda iki taraf da karlılığını sürdürüyor. Ama bu anlaşmanın yükünü çeken Çin halkı iken batılı sermayedar kar düzeyini sürekli artırma peşinde her yolu denemektedir. Bu sistemin daha ne kadar süreceği tam olarak bilinmese de çok uzak olmadığı ortadadır. Gerek gelişen teknolojinin insana olan ihtiyacı azaltması gerekse de ağır sanayi karşısında bilişim sektörünün gelişmesi ve dolayısıyla insan emeğine olan ihtiyacın azalması dolayısıyla bu mutualist birliktelik çok uzun sürmeyecektir.

Genel Değerlendirme
     Özellikle son zamanlarda dünya siyasetine hakim olan belirsizlik ve çabuk değişen denge ve söylemler de gösteriyor ki güvenlik algısı, terör tanımı, dost ve düşman ayrımı zorlaşmıştır. Suriye ve Kuzey Kore ile ilgili ülkelerin durdukları konumlar ve yaptıkları açıklamalar bu belirsizlikleri açık bir şekilde göstermektedir.
     ABD’nin ana hatları belli bir güvenlik anlayışı ve dış politikası olmasına rağmen hiç rasyonel davranamayan bir başkanı var ve her an ne yapacağı belli olmayan, neye kızacağı neye müsamaha göstereceği kestirilemeyen bir kişiliğe sahip. Bu durum da olaylara ABD’nin alacağı tavra göre yaklaşan ülkeler için sıkıntılı bir durum.
     Uluslararası örgütlerin işleyişi açısından da sıkıntılı bir durum bulunuyor çünkü çok kutuplu bir sistemde farklı güçler tarafından yön verilmeye çalışılıyor. Idlib’te meydana gelen vahim olaylarda da gördüğümüz üzere BM, Rusya’nın ret oyu üzerine işlemez duruma geldi ve ABD bireysel olarak müdahale kararı vermişti. Suriye’deki havaalanına yapılan hava saldırısı sonrası Rusya’dan sert açıklamalar gelmiş ve aralarında ki uçuş güvenliği anlaşmasını feshettiklerini açıkladırlar. Bu olay sonrası dengelerin değiştiği ve ABD ve Rusya’nın karşı karşıya gelebileceği bile konuşulurken bir kaç gün sonra bir araya gelen yetkililer ortak açıklamalar yapıp barış pozu vermişlerdir.
     Böylesi kaygan ve dengesiz uluslararası politikalar ışığından baktığımızda hiç iç açıcı bir manzara görülmemektedir. Dış politikada keskin ve geri dönülmez kararlar vermemenin en doğru yol olacağı bir uluslararası düzen mevcut. Böylesi bir siyasi kayganlıkta sert söylemler, büyük ülke dediğimiz, hakim devletler tarafından zaten kullanılmamaya çalışılıyor. Rasyonel karar almanın bu kadar önemli olduğu bir ortamda hele ki güçlü ve dengelere etki edebilecek büyük bir ülke değilseniz daima kaybeden ve zarara uğrayan taraf olursunuz.








[1] Harita 1 : Dünya siyasi haritası. S:1
[2] Benzer bir gücünü ispatlama çabasını Peloponez Savaşında görüyoruz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Peloponez_Savaşı
[3] Yalçın, Hasan Basri, Ulusal Güvenlik Stratejisi, SETA Kitapları, s:40
[4] Yalçın, Hasan Basri, Ulusal Güvenlik Stratejisi, SETA Kitapları, s:40
[5] Harita 2 : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri

[6] https://tr.wikipedia.org/wiki/Asya_Altyapı_Yatırım_Bankası
[7] https://tr.wikipedia.org/wiki/Birleşik_Krallık
[8] Nye, Joseph S. Yumuşak Güç
[9] https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararası_örgütler_listesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder