Harita 1 : Dünya siyasi haritası
ABD
Dünya
siyasi haritasına baktığımızda coğrafi olarak izole bir devlet olarak görüyoruz.[1]
Ancak 20. yy’da küreselleşen dünya düzeni coğrafi izolasyondan doğan bir siyasi
izolasyona izin vermemektedir. 1. Dünya Savaşı sonrası oluşturulmak istenen
uluslararası topluluklar daha etkinlik sağlayamamışken, Avrupa ve Asya’da güç
kazanan otoriter rejimler ikinci bir dünya savaşının yolunu açmış ve büyük
yıkımlara sebep olmuştu. Bu savaşa kadar izolasyoncu bir dış politika güden ABD
dünyada ki güç dengelerinin aleyhine değiştiğini fark edip 2. Dünya Savaşına
müdahil olmak durumunda kalmıştı. Savaşın ilk zamanları diğer güçlerin bir
birini yıpratmasına izin verirken sona doğru savaş sonrası düzenin kendi
çıkarlarına uygun şekillenmesi adına savaşa müdahil olmuş ve kazanan tarafı
belirlemiştir.
Savaş
sonrası dönemde hem kendi gücünü artırmak hem de kendisine rakip olabilecek bir
devletin sınırlandırılabilmesi için uluslararası birlikleri güçlendirme
çabasına girişmiştir. 1991’e kadar iki kutuplu dünya düzeninde üçüncü bir kutup
olarak uluslararası güç dengesini sağlaması için çeşitli uluslararası örgüt ve
Avrupa Birliği devlet üstü yapılanmasını desteklemiştir.
Soğuk Savaş
döneminden güçlü olarak çıkan taraf olan ABD, sisteme hakim güçlü ülke olarak
gücünü hissettirme gayesi içinde oldu sürekli. Bu amaç doğrultusunda doğrudan
kendisine bir tehdit oluşturmasa bile gücünün varlığını hissettirmek adına
savaşlara girmiş neredeyse hepsinde hezimete uğramış. Ama karşısında güçlü bir
karşı blok olmadığı için prestiji azalmasına ve gücü sorgulanır olmasına rağmen
güçlü lider ülke olma özelliğini kaybetmemiştir.[2]
2006
yılında George W. Bush başkanlık döneminde yayımlanan ve
2010 yılında Barack H. Obama başkanlık döneminde yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik
Stratejisi belgelerini karşılaştırmalı olarak inceleyelim.[3]
Tabloda da gördüğümüz gibi dört yıl arayla iki ayrı başkan döneminde
oluşturulan bu iki belgenin güvenlik ve düşman algı ve tanımları birbirinden
oldukça farklı ama algılar farklı olsa da temel amaç ABD güvenliği ve
sürdürülebilir güçlülüğüdür. Amaç birliği olan tanımlama ve uygulama yöntemleri
farklıdır.
Bu iki belgenin görünürde uygulama yöntemi
farklarına rağmen amaç ve sonuç anlamında benzerlikleri çoktur. Başkan Bush
dönemi saldırgan ve gücünü gösterme amacı güden dış politika, Başkan Obama
döneminde direkt askeri güç gösterimi maliyetli görülüp daha çok uluslararası
güçler ön plana koyulmuştur. Başkan Bush dönemindeki saldırgan ve maliyetli
tutum ABD bütçesine ağır yük oluşturuyordu. Uluslararası düzeni dolayısıyla ABD
güvenliğini sağlamanın maliyetini sadece ABD’nin yüklenmesine karşı olan Başkan
Obama bu amaç doğrultusunda uluslararası aktörleri etkin hale getirmeyi
amaçlamış ve seçimler öncesinde de vaatleri arasında ön planda olan Afganistan
ve Irak’tan çekilme sözünü kısa sürede yerine getirmiştir.
Obama başkanlığında ki yeni politika belki
ekonomik bir rahatlık getirmiş olabilir ama ABD’nin uluslararası arenadaki
etkinliğinin azalması ve ABD destekli uluslararası güçlerin ABD’den boşalan
yeri tam anlamıyla dolduramaması ve Çin, Rusya ve görece İran’ın bu boşluğu
doldurmaya çalışması güce alışmış ABD’de bir rahatsızlık oluşturmuştur.
Bu anlamda iç rahatsızlıklara en güzel
örnek belki de Donald Trump’ın başkan seçilmesidir. Ilımlı Demokrat aday H.
Clinton’ın seçilmesi büyük bir olasılıkken sert söylemlere sahip Cumhuriyetçi
Trump’ın kazanmasının arkasındaki sebeplerden biri de Trump’ın sert
söylemleridir. Son yaşanan olaylar ABD’nin dış politikada daha etkin bir rol
oynamaya aday olduğuna işarettir.
Tablo1: Ulusal Güvenlik Stratejilerinde Genel
Görünüm: Kavramsallaştırma, Tehdit ve Yöntem[4]
|
|||
Güvenlik Kavramsallaştırması
|
Güvenlik Tehdidi
|
Güvenlik Yöntemi
|
|
ABD 2006
|
|
İstikrarsızlıktan doğan ve istikrarsızlık üreten küresel
terör ve kaynakları
|
Demokratik dönüşüm için her türlü yol ve önleyici
saldırı
|
ABD 2010
|
·
Geniş ve somut
·
İzolasyoncu
zihniyet
·
Teorik olarak
yeni liberal kurumsalcılık
|
Geçiş sürecinin tehditleri
Terörizm, kitle imha silahları, ekonomik sorunlar ve
gereksiz maliyetler
|
Güvenlik, refah, değerler ve uluslararası toplum
sıralaması, sorumluluk ve maliyet devri
|
İngiltere 2008
|
·
Bilinçli geniş
ve soyut
·
Liberal
stratejik zihniyet
·
Liberal teorik
zihniyet
|
Terörizm, kitle imha silahları, başarısız devletler,
salgın hastalıklar ve bunların doğuşuna neden olan güvensizliğin kökenleri
|
Önleyici davranış ve güvensizliği kökünde çözmek
|
İngiltere 2010
|
·
Geniş ve soyut
·
Güvenlikçi
zihniyet (güvenlik özgürlük ve refahın kaynağıdır ve önceliklidir)
·
Reelpolitik
bir yaklaşım (İngiltere’nin bağşam içinde sahip olduğu kapasite)
|
İhtimal ve etki hesaplamasına
göre üç aşamalı sıralama:
Uluslararası terörizm, siber
saldırı, doğal afetler,
uluslararası askeri krizler
|
Sekiz yöntem: İstihbarat, kaynağında çözüm, nüfuz
kullanmak, normları güçlendirmek, tehditlerle mücadele, istikrara katkı
|
Fransa 2008
|
·
Geniş ve soyut
·
Müdahaleci
stratejik zihniyet
·
Teorik olarak
reelpolitik zihniyet
|
Pozitif gündem kurmak adına tehditle hedefi
karıştırmak ve hedefle de aracı karıştırmak
Kırılgan rejimler
|
Beş işlev ( bilgi ve öngörü, caydırıcılık ve
korunma, önleme ve müdahale), önleyici müdahale
AB ve NATO aynı zamanda
|
Fransa 2013
|
·
Geniş ve soyut
·
Liberal
örgütleri araçsallaştırma zihniyeti
·
Reelpolitik
egemenlik zihniyeti
|
Fransa’dan tüm dünyaya yayılan pozitif gündem,
stratejik öncelikler ve istikrarsızlık kaynağı olarak kırılgan rejimler
|
Beş işlev ( bilgi ve öngörü, caydırıcılık ve
korunma, önleme ve müdahale), önleyici müdahale
NATO ve önleyici müdahale
|
Rusya 2000
|
·
Çok geniş ve
soyut
·
Devletin
merkezileşmesi zihniyeti
·
Karamsar
tasvir, iyimser beklenti
|
İç siyaset, NATO, terör
|
Önleyici tedbirler ve kapasite inşası
Gücün merkezileşmesi
|
Rusya 2009
|
·
Çok geniş ve
soyut
·
Devletin
merkezileşmesi zihniyeti
·
Tasvirde
reelpolitik değerlendirme ancak beklentilerde idealist
|
NATO, iç siyasi ve ekonomik sorunlar
|
Önleyici tedbirler ve kapasite inşası
Gücün merkezileşmesi
|
Çin 2011
|
·
Dar ve somut
·
Stratejik
kapasite inşası
·
Teorik olarak
reelpolitik zihniyet
|
Çin’in büyüme ve gelişmesinin yaratacağı
konvansiyonel tepkiler
|
İstikrar adı altında büyüme ve askeri modernizasyon
(mekanizasyon, enformasyon, ateş gücü, hız, koruma destek kabiliyetlerini
artırmak, güç biriktirme, sürat ve kalite )
|
Çin 2015
|
·
Dar ve somut
·
Stratejik
kapasite inşası
·
Teorik olarak
reelpolitik zihniyet
|
Hegemonyacılık, güç siyaseti, yeni müdahalecilik,
uluslararası rekabet, terör eylemleri, etnik, dini ve sınır çatışmaları ve
yerel savaşlar
“ Çin’in rüyası”, pozitif gündem
|
Aktif savunma için askeri modernizasyon (esnek kara
ordusu, uzak denizlerde operasyon gerçekleştirebilen donanma, hava indirmeye
odaklı hava kuvvetleri)
|
Rusya
Federasyonu
Harita 2 : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve
Doğu Bloku ülkeleri
Dağılan
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden kalan en büyük parça olan Rusya
Federasyonu[5]
gücünü kaybeden her iktidar gibi eski gücüne özlem içerisindedir. SSCB’nin
dağılmasından sonra eski gücüne kavuşma ve ABD’nin tek başına hakimiyetine
karşı tekrar alternatif olmayı hedefleyen Rusya Federasyonu, bu amaç
doğrultusunda en sağlam ve önemli atılımını 1999’da Başbakan olarak iktidara
gelen 2000’de ise iktidarını Başkanlık ile pekiştiren Vladimir Putin döneminde
yapmıştır.
2000 ve
2009 ulusal güvenlik belgelerine incelediğimizde güvenlik kavram, tehdit ve
yöntemlerinin değişmediğini görmekteyiz. Bu stabil dış politika anlayışının
arkasında çok sebep vardır. İç siyasette istikrar hedeflemiş ve başarmış bir
Rusya, dışarda emin adımlarla hamlelerde bulunuyor. ABD öncülüğündeki NATO,
Batı bloğuna karşı konumunu güçlendirmeye çalışıyor ve eski Sovyet bakiyesi
üzerinde etkinlik kurmaya çalışıyorlar.
Dünya
Bankası’na alternatif olabilmesi ihtimaller dahilinde olan Asya Altyapı Yatırım
Bankası’nın[6]
kuruluşunda öncülük etmiş ve Çin’le birlikte en büyük iki hissedardan biridir.
Bu banka Asya’da yapılacak yatırımlara finansman sağlayıp gelişmiş batıya
alternatif bir gelişme sürecine destek olmak amaçlanıyor. Gerçek bir alternatif
olup olmayacağı tartışılabilir ama kuruluş sürecinde özellikle Batı’lı ülkelere
AAYB’ye hissedar olmamaları yönünde uyarılarda bulunması ABD’nin rahatsız
olduğunun göstergesidir.
İngiltere[7]
Harita 3: Birleşik Krallık
Coğrafi
olarak Avrupa kıtasından ayrı olmasının yanı sıra sosyolojik ve siyasi yapı
olarak da birçok farklılıklar gösteren İngiltere son gelişmelerle (Brexit) daha
bir uzaklaştı ve yoluna yalnız devam etmenin avantajlı olduğuna referandum ile
karar verdiler.
İngiltere
güvenlik arayışlarına sekiz yöntemle cevap arıyor: İstihbarat, kaynağında çözüm,
nüfuz kullanmak, normları güçlendirmek, tehditlerle mücadele, istikrara katkı...
İngiltere doğrudan müdahalenin maliyetini, devletlerin doğrudan işgali ve
sömürgeci faaliyetlerine uluslararası bakış açısını iyi bilen ve çıkarlarını bu
doğrultuda ki analizleriyle yönlendiren bir geleneğe sahip.
ABD’nin
İkinci Dünya Savaşına kadar benimsediği ve karlı çıktığı izolasyon politikasına
tamamıyla aynı olmasa da benzer bir politika içerisindedir. Eğer ki hem
uluslararası politikada söz sahibi olmak hem de bu süreçte maliyeti minimuma
çekmek istiyorsanız istihbarat teşkilatınızın kuvvetli olması ve gizli veya
açık her oluşum ve hareketlilikten haberinizin olması gerekir. Bu bilgileri
ışığında olası tehlikelerden erkenden haberdar olunur ve ona göre tehlike büyümeden
kaynağında çözülür. Bu yöntem doğrudan müdahaleden hem daha az maliyetli hem de
doğabilecek herhangi bir zararı engelliyor.
Uluslararası normların güçlenmesi ve yaygınlaşması için büyük çaba
harcanmaktadır. Bu normlar Batı normları temelinde oluşup olgunlaşmıştır. Güçlü
olmak sadece askeri veya ekonomik güçle ölçülemez bir olgudur. Ekonomik ve
askeri güç eğer yumuşak güç (soft power)[8]
ile pekiştirilmezse devamlılık sağlanamaz. Bu doğrultuda İngiltere özelinde
Batı gücünün devamlılığını yumuşak güç sağlamaktadır. Uluslararası normlar
dendiği zaman Batı akla geliyorsa eğer bu Batı’nın hakimiyetinin
kabullenildiğinin göstergesidir. Uluslararası normları kendi güvenlik
anlayışlarına göre şekillendiren Batı, bu sistemin devamı için sürekli bir
güncelleme halindedir.
Fransa
Harita 3: Fransa
Bir Batı klasiği olan düzensiz, istikrarsız yönetimlere karşı duyulan
endişe ve korkuyu Fransa’da da görüyoruz. İstikrarsızlık kaynağı olarak görülen
kırılgan rejimler daima bir tehdit olarak görülmüş ve önleyici müdahalelerle
kendilerine zararı ulaşmadan çözümlenmeye çalışılmaktadır. Güvenlik
tehditlerine karşı tedbirler artırılmış ve sistematik bir tehditlerden savunma
yöntemi uygulamaktadır. Bunu şöyle sıralayabiliriz: “bilgi ve öngörü,
caydırıcılık ve korunma, önleme ve müdahale”.
Güçlü ülke
olmanın ve gücünün devamlılığını sağlamanın birçok yöntemi vardır. Bunlardan en
etkili olanlardan bir kısmını yumuşak güç olgusunu ön plana çıkarmak,
uluslararası toplumun gücünü kendi lehine çevirebilmek, tehditleri önceden
algılayabilecek bir devlet güvenlik ve istihbarat sistemi oluşturabilmek diye
sıralayabiliriz.
XX. yy ‘da
olduğu kadar yumuşak güç kavramı daha önce önem kazanmamıştı. Uluslararası
ittifaklar ikili üçlü gruplar halinde ve güç kavramı ordu gücü ve biraz da
ekonomik güç olarak görülüyordu. Son yüzyıla baktığımızda ise her alanda olduğu
gibi güç ve güvenlik algısında da muazzam değişiklikler meydana gelmiştir.
Önceden tehdit olarak algılanan oluşum fiziki güçle çözümlenmek istenirken
şimdilerde daha az maliyetli olan hatta maliyetini başkasına yüklemenin de
mümkün olduğu yöntemler uygulanıyor. Doğrudan müdahale en son çıkar yol olarak
görülüyor.
Birinci
Dünya Savaşından ders almayı beceremeyen ve İkinci Dünya Savaşında büyük yıkımlara
maruz kalan Batı sonunda ders almayı başardı ve savaşın ilk çare olmadığını
öğrendi. İki dünya savaşında çıkan ve adeta bir enkaza dönmüş olan Avrupa çabuk
toparlanmayı başardı. Bu enkazı toparlamanın en rasyonel yolunun birlikten
geçtiğini anladılar ve gayet güzel bir şekilde uygulamayı başardılar. Bu
süreçte sadece siyasi çıkarlarını düzenlemek için değil hemen hemen her alanda
uluslararası bir örgüt kurulmuş durumda ve sorunlarını bu yollarla çözmeye
devam ediyorlar. Uluslararası örgütlere baktığımızda büyük çoğunluğunun Batı
temelli olduğunu görüyoruz.[9]
Bu da bize gösteriyor ki salt kendi aralarında ki sorunlarda değil küresel
anlamda ki sorunlarda da çözüm aygıtı olabilecek kuruluşlara önem verilmiş ve
bu örgütlerin gücü doğrultusunda kendi güçleri ve uluslararası etkinlikleri artmış
durumda.
Çin
Halk Cumhuriyeti
Harita 5: Çin Halk Cumhuriyeti
Komünist
bir siyasal yapı ve kapitalist bir ekonominin nevi şahsına münhasır bir
karışımı olan ülke. 1990'lardan itibaren Çin ekonomisi yıllık ortalama %11
civarında büyümüştür. 2001 yılında Çin resmi olarak Dünya Ticaret Örgütü'ne
katıldı. 1996 yılında Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan ile
birlikte Şanghay Beşlisi'ni kurdu. 2001 yılında Özbekistan'ın da örgüte
katılmasıyla adı Şanghay İşbirliği Örgütü
(ŞİÖ) olarak değiştirildi. 1 Haziran 1997 tarihinde Birleşik Krallık
Hong Kong'u ve 20 Aralık 1999 tarihinde de Portekiz Macau'yu Çin Halk
Cumhuriyeti'ne devretti. Devredilen bölgeler tek ülke, iki sistem politikası
ile özel idarî bölge statüsü almışlardır ve çoğunlukla ekonomik, sosyal ve adli
sistemlerinde bağımsızlığını koruyarak kendi yönetimlerini sürdürmeye devam
ettiler.
2000'li
yıllarda Çin'in ekonomik kalkınması tüm dünyada önemli bir konu haline geldi. Çin'in
terörizm ile savaştaki tutumu ülkeyi diplomatik yolla ABD ile işbirliğine
yöneltti. Tayvan'ın siyasi durumu ve geleceği belirsizliğini korumakla birlikte
Çin Komünist Partisi başta eski rakibi Kuomintang olmak üzere Çin'e karşı daha
az düşmanca yaklaşan Tayvan partileri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi
yönünde adımlar atıldı. 2012 yılında Japonya'nın Çin ile ihtilaflı olan Senkaku
Adaları'nı kamulaştırması iki ülke arasında gerginliğe neden oldu. Çin Halk
Cumhuriyeti'nin Güney Çin Denizi'ndeki adalar konusunda diğer ülkelerle
yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle gerginlikler yaşandı.
Çin ucuz iş
gücüyle batılı sermayenin ilgi odağı olmuş durumda ve bu yüksek büyüme
oranlarını buna borçludur. Gerek en büyük ikinci ekonomi olması gerekse de
nüfusuyla Çin önemli bir caydırıcılığa sahiptir. Batı sermayesi ucuz iş gücü ve
yasal düzenlemelerden dolayı üretim ve montaj fabrikalarını Çin’e çekmiş
durumda. Çin’in amacı ise istikrarlı büyüme ve ekonomik bir güç olarak sözü
geçer bir duruma gelebilmektir. Bu karşılıklı çıkar anlaşması doğrultusunda iki
taraf da karlılığını sürdürüyor. Ama bu anlaşmanın yükünü çeken Çin halkı iken
batılı sermayedar kar düzeyini sürekli artırma peşinde her yolu denemektedir.
Bu sistemin daha ne kadar süreceği tam olarak bilinmese de çok uzak olmadığı
ortadadır. Gerek gelişen teknolojinin insana olan ihtiyacı azaltması gerekse de
ağır sanayi karşısında bilişim sektörünün gelişmesi ve dolayısıyla insan
emeğine olan ihtiyacın azalması dolayısıyla bu mutualist birliktelik çok uzun
sürmeyecektir.
Genel
Değerlendirme
Özellikle son zamanlarda dünya siyasetine hakim olan
belirsizlik ve çabuk değişen denge ve söylemler de gösteriyor ki güvenlik
algısı, terör tanımı, dost ve düşman ayrımı zorlaşmıştır. Suriye ve Kuzey Kore ile
ilgili ülkelerin durdukları konumlar ve yaptıkları açıklamalar bu
belirsizlikleri açık bir şekilde göstermektedir.
ABD’nin ana
hatları belli bir güvenlik anlayışı ve dış politikası olmasına rağmen hiç
rasyonel davranamayan bir başkanı var ve her an ne yapacağı belli olmayan, neye
kızacağı neye müsamaha göstereceği kestirilemeyen bir kişiliğe sahip. Bu durum
da olaylara ABD’nin alacağı tavra göre yaklaşan ülkeler için sıkıntılı bir
durum.
Uluslararası örgütlerin işleyişi açısından da sıkıntılı bir durum
bulunuyor çünkü çok kutuplu bir sistemde farklı güçler tarafından yön verilmeye
çalışılıyor. Idlib’te meydana gelen vahim olaylarda da gördüğümüz üzere BM,
Rusya’nın ret oyu üzerine işlemez duruma geldi ve ABD bireysel olarak müdahale
kararı vermişti. Suriye’deki havaalanına yapılan hava saldırısı sonrası
Rusya’dan sert açıklamalar gelmiş ve aralarında ki uçuş güvenliği anlaşmasını
feshettiklerini açıkladırlar. Bu olay sonrası dengelerin değiştiği ve ABD ve
Rusya’nın karşı karşıya gelebileceği bile konuşulurken bir kaç gün sonra bir
araya gelen yetkililer ortak açıklamalar yapıp barış pozu vermişlerdir.
Böylesi
kaygan ve dengesiz uluslararası politikalar ışığından baktığımızda hiç iç açıcı
bir manzara görülmemektedir. Dış politikada keskin ve geri dönülmez kararlar
vermemenin en doğru yol olacağı bir uluslararası düzen mevcut. Böylesi bir
siyasi kayganlıkta sert söylemler, büyük ülke dediğimiz, hakim devletler
tarafından zaten kullanılmamaya çalışılıyor. Rasyonel karar almanın bu kadar
önemli olduğu bir ortamda hele ki güçlü ve dengelere etki edebilecek büyük bir
ülke değilseniz daima kaybeden ve zarara uğrayan taraf olursunuz.
[1]
Harita 1 : Dünya siyasi haritası. S:1
[2]
Benzer bir gücünü ispatlama çabasını Peloponez Savaşında görüyoruz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Peloponez_Savaşı
[3]
Yalçın, Hasan Basri, Ulusal Güvenlik Stratejisi, SETA Kitapları, s:40
[4]
Yalçın, Hasan Basri, Ulusal Güvenlik Stratejisi, SETA Kitapları, s:40
[6]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Asya_Altyapı_Yatırım_Bankası
[7]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Birleşik_Krallık
[8]
Nye, Joseph S. Yumuşak Güç
[9]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararası_örgütler_listesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder