21 Aralık 2020 Pazartesi

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

 


Giriş

Nüfus artışı, kentleşme ve iç göç gibi bir dizi nedenden ötürü ihtiyaçların yalnızca çeşitlenmekle kalmayıp aynı zamanda giderek arttığı; buna karşın kaynakların giderek azalmaya yüz tuttuğu, kirlendiği ve hatta yok olmaya başladığı günümüz dünyasında en çok telaffuz edilen kavramlardan biri “sürdürülebilirlik” olsa gerek. Çevreden ekonomiye, finansa, kamu maliyesine ve hatta bunun bütçe, borçlanma, sosyal güvenlik gibi alt bileşenlerine, sivil toplum kuruluşlarından, özel şirketlere kadar hemen hemen gündelik hayatın her alanında karşımıza çıkan nadir kavramlardan biri sürdürülebilirlik olmuş durumdadır.

Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirlik kavramı literatürde ilk kez 1972 yılında “Club of Rome” tarafından yayımlanan “Büyümenin Sınırları 2 ” adlı raporda kullanılmıştır. Bu raporun sonucu oldukça dramatiktir. Doğal kaynakların sömürülmesi, çevrenin kirlenmesinin devamı, gıda tüketimi ve sanayileşmenin bu şekilde devam etmesi büyümenin er ya da geç sonunu getirecektir. 

Sürdürülebilirlik kavramı literatürde ilk kez 1972 yılında “Club of Rome” tarafından yayımlanan “Büyümenin Sınırları 2 ” adlı raporda kullanılmıştır. Bu raporun sonucu oldukça dramatiktir. Doğal kaynakların sömürülmesi, çevrenin kirlenmesinin devamı, gıda tüketimi ve sanayileşmenin bu şekilde devam etmesi büyümenin er ya da geç sonunu getirecektir. Sürdürülebilirlik kavramı daha sonra 1987 yılında Brudtland Komisyonu olarak bilinen Çevre ve Kalkınma Üzerine Dünya Komisyonu tarafından ele alınmıştır. “Sürdürülebilir kalkınma, gelecek kuşakların üretim kaynaklarını etkilemeden bugünün nesillerinin ihtiyaçlarını karşılama kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilirliğinin çevre, sosyal ve ekonomik olmak üzere 3 temel ayağı bulunmaktadır. Daha sonraki yıllarda küreselleşen dünyada sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir yaşam literatürde başlıca tartışılan konulardan biri olmuştur.


Şekil 1: : İnsani gelişme kavramının çevresel sürdürülebilirlik açısından evrim


Tarihsel gelişim sürecine baktığımız zaman sürdürülebilir kalkınma düşüncesi oluşup gelişene kadar insanların gelişim politikalarının nasıl da salt ekonomik bir süreç olup insanı, toplumu ve doğayı düşünmediklerini görebiliyoruz.Şekil 1.a’ya baktığımızda toplumsal, çevresel ve ekonomik boyutların ayrı ayrı değerlendirildiği görülmektedir. Brundtland Raporu’nda ise Şekil1.b savunulur. Sürdürülebilir kalkınma ancak sosyal eşitliği, ekonomik büyümeyi ve çevreyi korumayı aynı anda yaparsak sağlayabiliriz denmektedir. Daha sonraları ise Şekil1.c’de görüldüğü gibi iç içe geçmiş bir sürdürülebilir kalkınma modeli ön plana çıkmaya başlamıştır.

Türkiye özelinde baktığımız zaman uluslararası tartışmaların ve gelişmelerin geriden de olsa hem resmi kurumlar hem de sivil toplum tarafından takip edildiğini görmekteyiz. Sanayileşmesini geç başlatan bir ülke olarak Türkiye ekonomik büyümeni çevreye olan etkilerinin fark edilmesi ve komuoyu oluşması 1970’lerin sonuna doğru başlamıştır. Son yıllarda Türkiye’de özellikle yerelde gelişen çevresel duyarlılık söylemleri, konunun sadece doğanın korunması olmadığını  ve Şekil1.c’de görüldüğü gibi sağlıklı çevre olmadan sağlıklı bir ekonomi ve çevrenin de olmayacağı savunulmaktadır.

Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi, Montreal Protokolü ve Kyoto Protokolü gibi sürdürülebilirlik açısından önemli uluslararası sözleşmelere taraf olduğunu ve bazı noktalarda eksiklikleri bulunsa da sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirmek konusunda kaydadeğer bir aşama kaydettiğini belirtmek gerekiyor.

(Yeşil) Lojistik Faaliyetler

 Lojistik, malların ve bilginin transferini ve bu süreç içerisindeki dağılımını ifade eden bir kavramdır. Yeşil lojistik ise; lojistik sürecinin çevresel etkilerinin nasıl azaltılabileceği ve daha yeşil taşıma modellerine nasıl geçilebileceği hakkındadır. Lojistik süreçleri; optimizasyon, maliyetlerin azaltılması, artan teslim hızı ve en yüksek kazancın sağlanması üzerine odaklıdır. Gerçekleşen sonucun çevre dostu çözümleri ya da taşıma modellerini kullanıp kullanmadığı ile ilgilenmek temel öncelikleri arasında yer almaz. Yeşil lojistik ise; emisyonların, atıkların ve kaynakların etkinsiz kullanımının ortaya çıktığı tüm lojistik alanlarını içerir. Bu nedenle, yeşil çözümlerden bazıları lojistik süreçlere ait esneklikleri azaltmaları dolayısıyla firmalar için faydalı birer uygulama olmamaktadır.Yeşil lojistik; yeşil tedarikçiler ve talep edenler arasında iletişimin kurulduğu, mal ve hizmetlerin etkin ve hızlı hareketinin başarılmasının önündeki zaman ve mekan engellerinin üstesinden gelinerek, tüketicilerin ve toplumsal kalkınmanın amaçlarına hizmet etmeyi amaçlayan bir ekonomik faaliyet olarak tanımlanabilir

Sürdürülebilir Kalkınmanın Tanımları

Sürdürülebilirlik kavramı, ekonomide hükümetlerin bütçe politikalarını bugünkü ve geleceğe yönelik harcamalarını dengeleyecek şekilde finansmanlarını yönetme yeteneğidir. Sargent ve Wallece (1981), bütçe açıklarının finansmanında sürekli olarak borçlanılmasının uzun vadede enflasyona sebep olacağını ve sürekli borçlanma politikası izlenmesi halinde, faiz ve borç yükünün hızla artarak hükümetlerin borç bulamaz hale geleceğini belirtmişlerdir.

Sürdürülebilir kalkınma kavramı, İngilizcede “sustainable development” olarak ifade edilir ve Kentbilim Terimleri Sözlüğünde “çevre değerlerinin ve doğal kaynakların savurganlığa yol açmayacak biçimde akılcı yöntemlerle, bugünkü ve gelecek kuşakların hak ve yararları da göz önünde bulundurularak kullanılması ilkesinden özveride bulunmaksızın, ekonomik gelişmenin sağlanmasını amaçlayan çevreci dünya görüşü” şeklinde açıklanmaktadır. Ülkelerin ve uluslararası büyük kuruluşların üretim merkezli ve kâr odaklı çalışmaları ve çevreyi tehdit eden faktörlerin küresel boyutlara ulaşmasıyla sürdürülebilirlik kavramı ortaya çıkmış ve günden güne kavramın önemi ve değeri artmıştır. Sürdürülebilir kalkınma kavramının ana teması, çevrenin korunması ile birlikte kalkınmanın birbirine zıt olmadığını aksine birbirine paralel bir denge arayışını ifade etmektedir

Sürdürülebilir Kalkınma için Uluslararası Platformlarda Atılan Adımlar

  • Birleşmiş Milletler Stockholm Konferansı, 1972

Çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunun ilk kez tartışıldığı BM Konferansı, 113 ülkenin katılımı ile Haziran 1972’de Stockholm’da düzenlenmiştir. Bu uluslararası konferans, çevresel ve ekolojik sorunların küresel boyutu ve kapsamı bakımından bir dönüm noktası olmuş; ekonomik ve sosyal gelişmenin çevre ile bağlantısını vurgulayan ilkelerin geliştirilmesi ile, birçok ülkenin çevre politikalarını etkilemiştir. 

Bu konferansta, çevre sorunlarının çoğunun gelişmekte olan ülkelerde az gelişmişlikten kaynaklandığı; bunun yanında gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunlarının ise, genellikle endüstrileşme ve teknolojik ilerlemelerden kaynaklandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerin tüm çabalarını kalkınmaya yöneltirken çevreyi korumayı ve geliştirmeyi de ihmal etmemesi gerekliliği vurgulanmıştır.

  • Çevre ve Kalkınma Raporu (Brundtland Raporu), 1987

“Sürdürülebilir kalkınma” ibaresi, resmi olarak ilk kez 1987’de Gro Harlem Brundtland tarafından, Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu için hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunda tanımlanmıştır. Bu rapora göre, insanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek ve kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir.

Sürdürülebilir kalkınma, genel bir ifade ile, bugünün gereksinimlerini 7 gelecek kuşakları kendi gereksinmelerini karşılama yetisinden mahrum bırakmamak koşuluyla karşılamak, olarak tanımlanmaktadır. Bourdeau’ya (1999) göre, Brundtland Raporu, basit bir çevrecilik anlayışının çok ötesinde, rasyonel kaynak kullanımını esas alan ekonomik bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevreye uygun ekonominin temel koşulunun “sürdürülebilir kalkınma” olduğunu belirtmektedir. Raporun tüm ülkeler için öngördüğü kalkınma modeli;

  1. Uzun vadeli, kalıcı bir ekonomik büyüme, 

  2. Kalkınma ile doğa arasındaki dengeyi koruyan bir ekonomi,

  3. Doğayı tüketmeden kullanan uygulamalara dayanan ve dolayısıyla uzun vadede sürdürülebilir bir ekonomik gelişme olarak özetlenebilmektedir.


  • Rio Konferansı, 1992

1992’deki Rio Konferansı’na kadar çevresel alanda birçok çalışma yapılmıştır. Rio Konferansı, 1972’de kabul edilmiş olan BM Stockholm Çevre Konferansı Deklarasyonu’nu yaşama geçirmeyi amaçlayarak; yeni ve küresel bir ortaklığın kurulabilmesi için devletlerin, yönetimlerin, sektörlerin ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği ile küresel çevre ve kalkınma sistemini koruma hedefi ile düzenlenmiştir. Bu konferansta, dünyadaki kaynakların tasarruflu kullanımı için uluslararası ortak çalışmaların önemi vurgulanmıştır. Ayrıca bundan önceki konferanslardan farklı olarak, merkezi yönetim kurumlarının yanında yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli kesimlerden temsilcilerin de katılımı ile “çok sesli ve katılımcı” bir anlayışın gelişmesi sağlanmıştır.

Konferans sonucu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkenin devlet ve hükümet başkanlarınca onaylanan deklarasyonda, sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak ve insanlar için kaliteli yaşam çevreleri oluşturmak için, devletlerin sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim kalıplarını azaltması, ortadan kaldırması gerektiğinin altı çizilmiştir. Ayrıca yerel ve geleneksel uygulamaların kalkınma ve çevre yönetimi üzerindeki önemi vurgulanıp, sürdürülebilir kalkınmanın başarılmasında etkili katılımın sağlanması için kimliklerin ve kültürlerin desteklenmesi istenmiştir.

  • Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı (Habitat II), 1996

1976 yılında Vancover’da yapılan ve kısa adı Habitat olan ilk BM İnsan Yerleşimleri Konferansı’nı takiben, Habitat II Zirvesi 3–14 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuçlarının Habitat Gündemi ile bütünleştirilmesi amacıyla, Habitat II İstanbul Deklarasyonu’nda; 

“Özellikle sanayileşmiş ülkelerde, sürdürülemez tüketim ve üretim kalıplarına; yapı ve dağılımdaki değişmeleri dahil etmek ve aşırı nüfus yığılmaları yönündeki eğilimlere öncelikli önem vermek suretiyle sürdürülemez nüfus değişmelerine; evsizliğe; artan fakirliğe; işsizliğe; sosyal dışlanmaya; aile dağılmalarına; yetersiz kaynaklara; temel altyapı ve hizmetlerin eksikliğine; yeterli planlama eksikliğine; artan güvensizlik ve şiddete; çevresel bozulmaya; ve afetlerden artan oranda etkilenmeye” dikkat çekilmesi sağlanmıştır.

  • Rio + 5 Zirvesi 

1997 Rio +5 Zirvesi, 1992 Rio Konferansı’nda alınan tarihi kararların, geçen beş yıllık süreç içinde nasıl ele alındığını ve bu kararların gerçekçiliğini ve uygulanabilirliğini değerlendirmek üzere, 1997 yılında New York’ta gerçekleştirilmiştir. BM Özel Oturumu olarak düzenlenen bu zirve sonucunda, Rio Konferansı’nın bekleneni ve olması gerekeni verememiş olduğu, bu nedenle daha somut girişimlerde bulunulmasının gerekliliği vurgulanmıştır (Arat, Türkeş ve Saner 2002). Ayrıca bu toplantıda alınan diğer önemli bir sonuçta, tüm ülkelerin sürdürülebilir kalkınma için Ulusal Gündem 21’lerini oluşturmasının, sürdürülebilir kalkınma eylem planlarını hazırlaması gerekliliğinin kabul edilmiş olmasıdır.

  • Johannesburg Zirvesi, 2002

 Johannesburg Zirvesi, Rio Konferansı’nın son on yıllık değerlendirmesini ve ileriye dönük kalkınma stratejilerini belirlemek amacıyla, 26 Ağustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasında yapılmıştır. Bazı kaynaklarda Rio +10 olarak da adlandırılan bu zirvenin en önemli özelliği, zirveye gerek hazırlık gerekse toplantılar boyunca, toplumun tüm kesimlerinin katılımının sağlanmasına verilen önceliktir. Bu hedefin en büyük nedeni, sürdürülebilirliğin temel bileşenlerinden olan toplumun, daha önceki zirvelerden soyutlanması, ve hükümetler ve devlet düzeyinde yapılan katılımların istenen sonucu verememesidir. Bu noktadan yola çıkarak, hedef 11 belirleme, strateji geliştirme ve karar alma aşamalarında aktif rol alan, toplumun her kesiminden katılımcıların yükümlülüklerini yerine getirmeyi sahiplenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, Johannesburg Zirvesi, devlet ve hükümet temsilcilerinin yanı sıra, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, özel sektörler ve birçok toplumsal oluşumun katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcı ülkeler, 1992 Rio Konferansı’ndan sonraki süreçte yaptığı çalışmaların ve ilerisi için önerilerin sunulduğu birer Ulusal Rapor hazırlamış ve bu raporları zirveye taşımışlardır. Sonuçta, fakirliğin yok edilmesi, enerji arzını çeşitlendirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel paylaşımını artırılması, biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılması, kurumsal sosyal sorumluluğun ve hesap verilebilirliğin artırılması ve devletler arası antlaşmaların ve ortak ölçütlerin etkin biçimde uygulanmasını ve Ulusal Sürdürülebilir Kalkınma stratejilerinin oluşturulmasını sağlamak için bir an önce ilerleme kaydedilmesi ve 2005’e kadar uygulamaların başlatılması kararları alınmıştır













KAYNAKÇA

  • Hüseyin ŞEN, Ayşe KAYA, Barış ALPASLAN, Sürdürülebilirlik Üzerine Tarihsel ve Güncel Bir Perspektif, Ekonomik Yaklaşım 2018, 29(107): 1-47

  • Ahu Fatma MANGIR, Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yavaş ve Hızlı Moda, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi Cilt:19 41.Yıl Özel Sayısı ss.143-154 Makale Gönderim Tarihi: 05/11//2016 – Kabul Tarihi: 20/12/2016

  • 100 Maddede Sürdürülebilirlik Rehberi, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Türkiye.

  • H. Gülçin BEKEN, Sürdürülebilirlik ve Rekabet Edebilirlik Yolu Yeşil Lojistik Mi? Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 2016: 02

  • Bahar DURAN, Sürdürülebilirlik Kavramının Önemi, Karşılaşılan sorunlar ve şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, 2018.

  • United Nations. (1972). UN Stockholm Environment Declaration. Stockholm: UN.

  • Dr. Ecehan OZMEHMET, Dünyada ve Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımları.

  • United Nations. (1992). Rio Declaration. Rio: UN.

  • United Nations. (1996b). Second International Conference on Human Settlements (Habitat II). Istanbul: UN.

  • World Summit on Sustainable Development [WSSD]. (2002). World Summit on Sustainable Development implementation report. Johannesburg: WSSD.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder